| Merzifon Gençlik Muhalefeti DEMOKRATİK LİSE MÜCADELESİNDE GENÇ DÜŞ'TEN LİSELİ GENÇLİK MUHALEFETİ'NE |
| | Geleceğimizi İstiyoruz 6 Kasım Bülteni | |
| | Yazar | Mesaj |
---|
Destan
Mesaj Sayısı : 175 Kayıt tarihi : 11/04/08 Yaş : 33
| Konu: Geleceğimizi İstiyoruz 6 Kasım Bülteni 7th Şubat 2009, 21:47 | |
| AKP KARANLIGINA KARSI SIMDI DAHA GUR DAHA GUCLU VE BIRLIKTE HAYKIRALIM ISYAN DEVRIM OZGURLUK Kapitalizm krizde, yeni dünya düzeni çökerken ülkemizde AKP eliyle bir uçuruma doğru sürükleniyor. Dünyanın en zenginleri krizin faturasını emekçilere çıkararak, kamu kaynaklarıyla krizden çıkmaya çalışırken, ülkemizde de emekçileri işsizlik, daha çok yoksulluk ve zulüm bekliyor. AKP, koyu muhafazakarlık ve faşizan bir baskı altında tüm muhalefeti susturmaya çalışıyor. Cemaat ve tarikatlarla dinci gericilik toplumun en küçük hücrelerine kadar yayılırken, emperyalizmin ‘ılımlı islam’ modeli çerçevesinde neo-liberal ve muhafazakar bir düzen inşa ediliyor. Kürt sorunu çözümsüzlüğünü korurken bir arada yaşam olanaklarını giderek ortadan kalkarak bir iç savaşın zeminlerini oluşturacak derecede toplumsal alanda bir karşıtlık gelişiyor. Ülkemizin, emekçilerin, yoksulların ve gençlerin geleceği bu düzene karşı çıkmakta, AKP’ye ve düzene karşı direnişi örgütlemekten geçmektedir. Böylesine kritik bir eşikten geçerken tüm muhalefet güçlerinin ortak ve birlikte tutumu etrafında, emekçilerin ve yoksulların haklarından yana özgür ve demokratik bir ülke için birlikte mücadele etmesi tarihsel bir önemdedir. Bu anlamda düzenin üniversiteler üzerindeki gölgesi YÖK’e karşı çıkmak, AKP eliyle örülen gerici/liberal yapılanmaya ve 12 Eylül’ün uzantısı baskıcı/otoriter düzene karşı çıkmak demektir. Şimdi bu anlayışla, ülkemizin, emekçilerin, yoksulların ve gençlerin geleceği için bir umut ışığı oluşturacak, kitlesel ve güçlü bir 6 Kasım için bir araya gelme, omuz omuza vererek, gençliğin isyan, devrim ve özgürlük sesini sokaklarda yeniden var etme zamanıdır!
KÜRESEL KAPİTALİZM KRİZDE; BAŞKA BİR DÜNYA MÜMKÜN
İşte böylesi bir süreçte küresel kapitalizm kendi krizini yaratıyor. On yıllardır tekrar edilen yeni liberalizm teraneleri, devlet bize yardım etsin yakarmalarına dönmüş durumda. Kapitalist küreselleşme sürecinin sonunu işaret eden bu krizle birlikte, kapitalizmin geleceği de tartışmalı hale geliyor. Neo-liberalizmi tartışılmaz, geri döndürülemez, kaçınılmaz bir süreç olarak gösterenler dahi, neo-liberalizme karşı alternatif arayışlarına giriyor. Krizin sonrasında yoksulluğun ve işsizliğin artacağını tahmin etmek bir kehanet değil. Önümüzdeki dönem tüm dünyada krizin derinleşerek devam edeceği, bunun sonucu olarak da yoksulluğun, işsizliğin büyüyeceği bir dönem olacak. Özellikle Türkiye gibi kendi kaynaklarını kullanamayan, emperyalizme bağımlı ülkeler bu krizden daha da fazla etkilenecek. Çünkü ülkenin tüm kaynakları uluslararası sermayeye peşkeş çekilmiş ve bugün iflasın eşiğinde krizin göbeğinde duran uluslararası sermayeye teslim edilmiş durumdadır.
Yeni Düzenin Mimarı AKP
Türkiye’nin bugün batma noktasına gelmiş küresel kapitalizme eklenme sürecinin son yıllardaki mimarı AKP iktidarıdır. AKP iktidarının ülkeyi sermayeye pazarlayan, yoksulları daha da yoksullaştıran politikaları siyasal üst yapıda İslami gericileşme dalgası ile paralel yürümektedir. Sosyal devlet tahrip edilirken cemaat ağları, sadaka dernekleri ülkeyi sarmıştır. Yurttaş olmanın gereği olan sosyal haklar, yerini biat kültürüne, el pençe divan durmaya bırakıyor. AKP’nin sosyal devletin yerine koyduğu bu sadaka sistemi bugün gerçek yüzünü göstermiştir. Deniz Fenerli hırsızlar, yoksullar için topladıkları paralarla han, hamam sefası sürmekteler. İktidarın haydutları tarafından korunan bu hırsızlar yeni düzenin yeni uyanıkları olarak semirmeye devam ediyor. ABD’nin Ortadoğu’da “Amerikan Karşıtı” İslami örgütlenmelere karşı yaratmak istediği dikensiz gül bahçesi projesinde başrolü Türkiye oynamaktadır. ABD’ye ve kapitalizmin kurallarına göbekten bağlı bir İslami iktidar Ortadoğu’da örnek oluşturacaktır. Bu proje dahilinde liberalizmle el ele giden muhafazakarlaşma dalgası ülkeyi sarmış durumda. Alttakine din iman, üsttekine han hamam siyaseti pervasızca ilerliyor. Her türlü akıl ve bilim dışı hurafe ders kitaplarına giriyor, Adnan Hocacılar liselerde seminer veriyor, gündelik yaşam dinsel kurallara göre yeninden düzenleniyor. Bu gericileşme dalgasına karşı tek adres gibi gösterilen CHP-Ordu cenahı ise laikliği cumhuriyet balolarında dans etmeye, viski bardaklarıyla ilericilik taslamaya indirgiyor.
Darbe- Demokrasi İkilemi Sahtedir
Ülkede darbe-demokrasi ikilemi yaratılarak neoliberal değişim sürecinin üstü örtülüyor. Sistemin yeni düzene uyum sağlayamayan eski kalıntılarının tasfiye operasyonu, derin devlete, darbecilere karşı demokrasi zaferi gibi gösteriliyor. Halbuki darbecilikle mücadele 12 Eylül sistemi ile mücadeledir. Gericileşme, neoliberal politikalar, ABD-AB-Dünya Bankası-IMF güdümünde bir Türkiye 12 Eylül düzeninin bir sonucudur. Bu düzenle hesaplaşmadan darbecilikle hesaplaşılamaz. Ergenekon operasyonu adı altında, derin devlet hiyerarşisi dışına çıkmış güçler tasfiye ediliyor. Bu çeteye karşı yapılan operasyon, siyasi iktidar tarafından kendisine karşı gözüken herkese karşı bir sindirme ve korkutma aracı haline getirildi. Türkiye’de darbeci güçlerin, kontrgerillanın emperyalist güçlerden bağımsız hareket etmediğini biraz yakın tarihten anlayan herkes bilir. Gerçek derin devlet güçlerine dokunamayacak bir operasyonun arkasından demokrasi beklemek en hafif tabiriyle saflık olur.
Savaş Kışkırtıcılığı na Karşı Barış Barikatı Kuralım
Tüm bu süreçte Kürt sorunu da içinden çıkılamaz bir hal alıyor. Sorunu bölgeyi “yeşil kuşağa” alarak çözmeye çalışan gerici iktidar, yine sorunu askeri yöntemlerle çözmeye çalışan faşist zihniyet ülkeyi kaosa sürüklemeye devam ediyor. Tüm
bunların arasında patlayan bombalar, kaldırılan cenazeler, bir arada yaşam zeminlerini tahrip etmekten başka sonuç vermiyor. Geçirilen tezkere ve OHAL benzeri uygulamalar savaştan siyasi rant sağlayan faşist partilerce savunuluyor ancak bu uygulamaların sadece sorunu derinleştireceği, daha fazla kan ve göz yaşı getireceği açıktır. Kürt sorunu artık çözülmelidir. Bir tek kardeşimizin daha ölmesine tahammülümüz yoktur. Bu ülkeyi giderek bir iç çatışma sürecine sürükleyen bu çözümsüzlüğe karşı, bulunduğumuz bütün alanlarda bir arada yaşamdan ve barıştan yana ses çıkararak, farklılıklarımızla bir araya gelerek, bu sürece karşı kardeşlik barikatını kuracağız.
Bu Oyunu Birlikte Bozalım
Görülen o ki bugüne kadar Türkiye’yi yönetenler büyük bir bunalım, çözümsüzlük ve alacakaranlık dışında hiçbir şey yaratamamıştır. Egemenler arası kavga ve kriz derinleşirken emekçiler, ilericiler, gerçek yurtseverler bu oyunun dışında kalmıştır. Halbuki bu ülkenin geleceği özgürlükçü ve eşitlikçi bir düzenin yaratılmasına bağlıdır. Darbe çığırtkanlarına da eli kanlı çetelere de gerici, piyasacı iktidarlara da verilecek en iyi cevap, özgür ve demokratik bir Türkiye şiarını yükseltmekten geçer. Savaşlara, yoksulluğa, yolsuzluğa karşı, küresel kapitalizmin taşıyıcısı AKP’ye karşı barikatı güçlendirmek zorundayız. Okullarımızı, mahallelerimizi bağnaz, ABD işbirlikçisi, sermaye yanlısı AKP’den kurtarmalıyız. Bu ülkenin ilerici, özgürlükçü, demokrat gençleri seslerini yükselttikçe, emekten yana bir dünya kurma özlemi ile bu oyuna taş koydukça, bu ülke nefes alacaktır. Böylesi bir inisiyatif ancak emekçilerin, yoksulların, ezilenlerin vicdanı ve sesi olmayı başaranlar tarafından alınabilecektir. O yüzden tam da şimdi harekete geçme zamanıdır. Küresel kapitalizmin yılmaz neferi, gerici AKP’nin karanlığına karşı, özgür ve demokratik bir Türkiye’yi kurmak için… İleri! | |
| | | Destan
Mesaj Sayısı : 175 Kayıt tarihi : 11/04/08 Yaş : 33
| Konu: Geri: Geleceğimizi İstiyoruz 6 Kasım Bülteni 7th Şubat 2009, 21:47 | |
| 2547 mi dediniz?
Tek başına herhangi bir anlam ifade etmese de hayatımızı kabusa çevirmeye yeminli bir sayı var: 2547... Sayı dediğimize bakmayın, memlekette her şey/herkes “numaralandırıldığından” meseleye başlıktan girelim istedik... 1981 yılında çıkan 2547 sayılı Yüksek Öğretim Kanunu’ndan söz ediyoruz. 12 Eylül faşist darbesinin imalatı olan bu kanun; yükseköğretimin merkezi bir kurul tarafından kontrol edilmesini, darbenin toplumun bütün alanlarına nüfuz etmesini, bu kapsamda üniversite gençliğinin düzenin uysal çocukları olarak hizaya getirilmesini amaçlayan bir formül olarak ortaya çıkıyor. Kanunun öngördüğü YÖK adlı kurul bizi bir yandan “düzene sokarken”, bir yandan da üniversiteleri sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda şekillendirmeyi amaçlıyor. Toplum için bilgi üretmekle yükümlü üniversiteler, bilimsel üretimin pazarlandığı, eğitim hakkının satılığa çıkarıldığı ticarethaneler haline geliyor. YÖK marifetiyle devreye sokulan plan tıkır tıkır işliyor: önce har(a)çlarla öğrenci soyup soğana çevriliyor, ardından verilen öğrenim kredileri faiziyle geri alınıyor. Özelleştirmeler eliyle ulaşım, barınma, beslenme sorunları çözülemez hale gelirken, öğrenciler bir bunalımdan diğerine sürüklenip duruyor. E öğrenci de haliyle soruyor:
“Devlet neden bana kazık atıyor?!”
Yaşanan rahatsızlığın dile geldiği yukarıdaki türden cümleler kurulunca YÖK’ün ceberrut yüzüyle tanışıyoruz. Harcını ödeyemeyen öğrenci okulun kapısından içeri adım atamazken, ses çıkaranlara soruşturmalar yağıyor. Soruşturma caydırıcı olmadığında öğrencinin okuldan atılması en kesin “çözüm” olarak uygulamaya sokuluyor. İdare, polis ve özel güvenlik adeta bir kutsal ittifak kurarak üzerimize yürüyor. Kameralar, turnikeler her yerde; sanki birileri bizi gözetliyor! Bunlar da yetmediğinde eli satırlı mafya artıkları “vatan, millet” naralarıyla okulları terörize ediyor. Düşünce ve ifade özgürlüğünün sınırları, bilime, demokrasiye göre değil kolluk kuvvetlerinin insafına göre tayin ediliyor. Bu haliyle üniversitenin kışladan, öğrencinin müşteriden bir farkı kalmıyor.
Peki ama neden?
Yüksek Öğretim Kanunu “1960-80 arasında ortaya çıkan siyasi, sosyal ve ekonomik sorunlar, yükseköğretimdeki kötüye gidişi daha da artırmıştır” (YÖK bu gidişatı düzeltecek) diyor. Kanunun ve YÖK’ün zırvalarının aksine; 60-80 arası anti-emperyalizmin, kapitalist sömürüye karşı mücadelenin üniversitelerden diğer alanlara yayıldığı, toplumsal muhalefetin bütünlüklü bir şekilde yükseldiği bir dönemdir. YÖK söyledikleriyle kendini ele veriyor: ‘’kötüye gidiş’’ derken aslında üniversitenin gerçek sahiplerinin üniversitede söz hakkı istemesini; eşit, parasız, bilimsel bir eğitim talebinin; özerk, demokratik bir üniversite özleminin; ilerici, aydın, bağımsız bir ülke isyanının üniversitelerden yükseliyor oluşunu kastediyor. Belli ki Amerikancı generaller kanlı darbeyi tezgahlarken üniversiteleri kendi haline bırakmamak gerektiğini iyi hesaplamışlar. “Netekim” el altından kurulan YÖK, 28 yıldır başımıza çorap örmeye devam ediyor. Suskun ve kendine güvenmeyen bir gençliğin yaratılması bu talan düzeninin sürekliliği için en önemli basamağı oluşturuyor. Bu nedenle bugün darbenin bir başka mamulü olarak palazlanan AKP, tüm alanlarda sürdürdüğü pervasız saldırılarını gençliğe karşı yoğunlaştırıyor. Ayağında postal başında takkeyle YÖK, AKP’nin gerici, piyasacı politikalarını üniversiteye dayatan bir araç olarak kurgulanıyor. AKP’nin bakanları çıkıp ‘’parası olan okusun’’ diyecek kadar küstahlaşırken, bir rektör çıkıp öğrencilere ‘’dolarcıklarım’’ diye hitap edebiliyor. Ne de olsa bakan da rektör de aynı anlayışın “atama”sıyla göreve geliyor. Bütün bunlar olup biterken geniş gençlik kesimleri gelecek kaygısının yarattığı cendere ortamı içinde hem kendine hem de içinde yaşadığı topluma yabancılaşıyor, yalnızlaşıyor.
Buna mahkum değiliz!
YÖK’ün kuruluş tarihi olan 6 Kasım bu anlamıyla bizler için bir kırılma noktasıdır. 12 Eylül karanlığının üniversitelerimize serptiği ölü toprağını dağıtmak; okullarımızı-ülkemizi-geleceğimizi AKP’ye teslim etmeyeceğimizi haykırmak için bu sene de meydanlarda olacağız. Bu çağrı hepimizin; gün karanlığa karşı yürüme günüdür! Emperyalizmin, gericiliğin, faşizmin YÖK’ünü kazıyacağız!
UMUT İKİ YAŞINDA GELECEĞİMİZİ İSTİYORUZ!
14 Ekim 2006’da 31 ilden onlarca yürek, gerçekleştirdiğimiz forumla yeni bir gençlik siyasetinin ilk adımlarını attık. 14 Ekim’de Ankara sokaklarında yankılanan ses, şimdi Türkiye’nin dört bir yanında yeni bir mücadele arayışının umuda yolculuğunu müjdeliyor. “Ne olduğunu anlamanın yolu tecrübe etmektir” şiarıyla başlattığımız serüven iki yılı geride bıraktı. Yola çıkarken ortaya koyduğumuz tespitlerin, öngördüğümüz çalışma biçiminin ve geçmiş deneyimlerin ışığında önemli bir mesafe katettik. Bugüne dek yürüttüğümüz tartışmalarda gençliğin kendi yaşam alanlarına ve sistem sorunlarına siyasi yapıların geleneksel önermeleri ile değil, kendi özgün tarzları ve kendi öz örgütleri ile müdahale etmeleri gerektiğini vurgulamıştık. Gençliğin kendi örgütlenme formlarında politikleşeceğinin altını tekrar çizerken; mücadelenin örgütsel bir inşaya götürüleceği ara dönemi Geleceğimizi İstiyoruz faaliyeti olarak tarif etmiştik. Geçtiğimiz bu iki yıllık süreçte gençlik alanında yaşanan geri çekilme-içe kapanma durumuna rağmen yakaladığımız kitlesellik faaliyetin geleceği açısından umut vericiydi. Toplumsal gündemi yakalama ve ona uygun renkli bir yaratma konusunda başarılı bir eylemlilik dönemi geçirdik. Bununla beraber bünyesindeki öznelere ifade alanı açabilen, mevcut ilişkilerini alana taşıyabilen, demokratik işleyişin somut pratiklerini mücadele sürecinin bütününe yayabilen bir gidişat tutturmuş olmamız, yaşanan gelişmeyi tesadüfi olmaktan çıkaran önemli etmenlerdendir. Bu haliyle samimiyetimizin ve kararlılığımızın ispatı olan bir evreyi geride bırakmış bulunuyoruz. Gençlik muhalefeti bugün dönemsel bir krizin ötesinde yapısal bir kriz yaşıyor. Bu krizin nedenleri asıl olarak sermayenin üniversiteler ve bir bütün olarak gençlik üzerindeki etkinliği karşısında, gençlik hareketinin henüz bütünlüklü bir yanıt verememiş olmasıdır. Türkiye’de gençlik bugün bir yandan her tür gericisağcı düşüncenin ablukası altındayken diğer yandan da liberalizmin düşünme ve yaşama biçimi olarak sunduğu “bireysel kurtuluş” fikrinin yarattığı yıkıcı etkiyle koşullanmıştır. Elbette bu sağ dalga karşısında, gençlik içerisinde çeşitli tepkiler de açığa çıkmaktadır. Fakat yaşanan neoliberal, gerici, faşist saldırılara karşı direnme eğilimi içinde bulunan gençlik kesimleri birbirinden kopuk ve örgütsüz durumdadırlar. Bu durum mevcut tepkinin yaşam karşısında bir etkinlik gösterememesine neden olmaktadır. Bugünün ihtiyacı, bu tepkiyi kucaklayabilecek bir gençlik hareketinin aşağıdan yukarı inşa edilmesi; geniş gençlik kesimleriyle organik bağlar kurmaya yetenekli siyaset mekanizmalarının üretilmesidir. Gençliğin bütün özgürlükçü, demokratik, barış yanlısı güçlerinin birliği; ancak somut bir mücadele programı çerçevesinde gençliğin merkezi, demokratik kitle örgütünün yaratılmasıyla mümkündür. İşte Geleceğimizi İstiyoruz faaliyeti gençlik içerisinde yaşanan krize bu doğrultuda bir müdahale yöneltebildiği oranda başarıya ulaşacaktır. Bugün var olan durumu aşabilecek bir potansiyel ancak bu sayede açığa çıkacaktır. Kendi dar grup ve örgütsel varlığının devamına odaklanan çalışmaların, ya da bugün yaşanan tıkanıklığın mevcut gençlik örgütlerinin yan yana gelmesi ile aşılabileceğini savunan anlayışların böyle bir muhalefeti ortaya çıkarma olanağı bulunmuyor. Bugün gençliğin kendi elleriyle aşağıdan yukarıya öreceği tartışma, örgütlenme ve mücadele süreci ile yaratacağı bir yapı ancak alanda yaşanan tıkanıklığı aşabilir. Geleceğimizi İstiyoruz faaliyeti başladığı günden bu yana hem gençliğin gündelik sorunlarına dair söz söyleyen hem de ülkesinde gelişen sürece müdahil olabilen bir siyaset tarzı izlemeye çalışmıştır. Bir taraftan gelişen hak gasplarına(eşit, parasız, bilimsel, anadilde eğitim; özerk, demokratik üniversite; ulaşım, barınma, sosyal güvenlik gibi talepleri gözeten) diğer taraftan da ülke gündemini teşkil eden politik sorunlara(emperyalizme, gericiliğe, neo-liberal soyguna, faşizme) dair sözünü sloganı sakınmadan söyleyen bir hatta ilerlemeyi hedeflemiştir. Bu bağlamda; dünyadaki savaşlara karşı çıkanların, üniversitelerde polis görmek istemeyenlerin, okumaya geldiği yerde kafasına satır yemek istemeyenlerin, doğru düzgün bir eğitim almak isteyenlerin, bütün parasını ev kirasına vermek istemeyenlerin veya sadece yaşadığı hayattan rahatsız olanların kendini ifade edebileceği bir kürsü, bütün bu talepleri kapsayan bir tarz oluşturma iddiasındadır. Bunu ancak kendisini sokakta örgütlemek suretiyle gerçekleştirebileceğine inanmaktadır. Böyle bir örgütlülüğün ilk adımı bugünden gençlerin kendi geleceklerini tartışmaya ve kendi gelecekleri için mücadeleye katıldıkları bir zeminin örgütlenmesiyle atılacaktır. Bu ülkenin Devrimci Gençleri karanlığa, gericiliğe, neoliberal politikalara, faşizme karşı, GELECEĞİMİZİ İSTİYORUZ sloganını tüm gençlerin polisloganı haline getirdikleri takdirde gençliğin öz örgütünü yaratacaklardır. Bunu başaracak güç ise bu ülkede bugüne kadar yaşanan devrimci gençlik mücadeleleri deneyimlerinden gelmektedir. Geleceğine sahip çıkan bütün gençlik kesimleriyle birlikte bu ülkenin sokaklarını eşitlik, özgürlük sloganlarıyla inletmek için Devrimci Gençler sorumluluklarının farkındadır. Gün mücadelenin ön saflarında geleceğe yürüme günüdür! KARANLIĞI PARÇALA GELECEĞE SAHİP ÇIK! | |
| | | | Geleceğimizi İstiyoruz 6 Kasım Bülteni | |
|
Similar topics | |
|
Similar topics | |
| |
| Bu forumun müsaadesi var: | Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
| |
| |
| |
|